۸.۳۰.۱۳۸۸

Doktor Alirıza Nazmi Afşar'ın "BMT"deki Konuşama Metni

Doktor Alirıza Nazmi Afşar'ın 12.11.2009 Cenevre "BMT"deki Konuşama Metni

Sayın bayanlar ve baylar

Her şeyden önce beni dinlemek için bu toplantıya katılma zahmetinde bulunan bütün konuklara hoş geldiniz demek istiyorum

Bugün benim buraya geliş amacım dünyanın değişik yerlerinden gelen kardeşlerimi dinlemek ve onların acılarına ortak olmaktı. Bu defaki gelişimde yine benim ülkem İran’daki adaletsizlik ve insanlık dışı eylemleri sizinle paylaşmak, kökünden kazımak ve dünyanın duyarlı tüm insanlarına duyurmak istiyorum

Bugün size “Şoven İran” rejiminin bir başka yüzünü göstermeğe çalışacağım. Nedir bu yüz? Bu yüzün adı “Siyasal Katılım Yoksunluğu” dur

İnsan Hakları Bildirgesi’nin ruhu, “Tüm Tebaanın Katılımı İçin Uygun ve Tarafsız Koşullar Sağlanmalıdır.” İlkesi özelliğini taşıyan bütün demokratik sistemlere yansımış bulunmaktadır

Dünya İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 21. maddesinde de yer alan “İşlerin Yürütülmesine Her Kesin Katılabilmesi” ve sonucunda “Bütün Haklara Adil Usullere Göre Her Kesin Ulaşılabilmesi” ilkelerinin gerçekleşebilmesi için derin bir demokrasi kültürü, demokratik bir sistem ve siyasal katılım gerekmektedir. Özellikle etkin siyasal katılımın olmadığı ülke vatandaşları için bu ilkelerin gerçekleşmesi olanaksız gözükmektedir

Ne yazık ki yaklaşık bir asırdan beri İran’da siyasal katılımı garantileyen düzen yok olmuştur. Fars Şovenistleri hâkimiyeti gasp edip kendi tekelinde tutmak için var güçleriyle, söz konusu siyasal katılım olgusunu ayaklar altına atmaktadırlar. Tekelci Fars rejimi sistematik olarak seçim sürecini, aynı zamanda idari ve askeri atamaları da kendi kontrolü altına almıştır. Bunun sonucunda İran nüfusunun % 70’i gerek yasama organına, gerekse karar alma sürecine ve kendi kaderini tayin etme konularında en küçük bir katılım hakkına dahi sahip değildir

İran’daki Seçim Süreci Yalnızca Bir Komploydu

Her hangi bir ülkede seçimin gerçekleşmesi için iki koşulun yerine getirilmesi kaçınılmazdır

A- Seçmenlerin serbestçe seçime katılıp istedikleri oyu kullanmaları gerekir. Oy sayım sonuçları nasıl olursa olsun, gerçekler öylece kabul ve ilan edilmelidir

B- En önemli ve de tercih edilen koşul, adayların halkın iradesi ve isteklerini yansıtmaları ve onların simgeleri olmalarıdır


İşte İran’da söz konusu her iki koşul acınacak bir biçimde yok edilmiştir
İran’a egemen olan azınlık ama hâkim gruplar; milletvekillerinin adaylıklarını ciddi bir biçimde denetim altına almalarının yanı sıra, seçim sonuçlarını da istedikleri gibi şekillendirmektedirler. Planlı ve tertipli olan bu ayak oyunları yeni olmadığı gibi çok da karmaşık bir iş değildir. Ancak bu planlı uygulamalar, kendileri açısından son derece etkin, yararlı ve sonuç vericidir

İran’da seçim süreci “onaylanmamak” ile başlar. Ne yazık ki adaylar içinde yalnızca rejimin istekleri doğrultusunda davrananlar adaylık hakkını kazanmaktadırlar. Söz konusu rejime bağlı adayların hiç biri halkın desteğine sahip olmamakla birlikte, Fars olmayan milletlerin en basit haklarını bile tanımamakta hatta Fars olmayanlara yönelik bir karşıtlık eğilimi içindedirler

Adaylık hakkını kazananlar yalnızca, iktidarı elinde tutan hâkim grubu haklı veya haksız bir biçimde destekleyenlerdir. Rejim tarafından Fars olmayan milletlerden her hangi birinin adaylığı onaylandığı takdirde, söz konusu kişi tamamen azınlık olan hâkimiyetteki grubun kontrolü ve emrinde olmak zorundadır. Bu tür adayların İran’daki milletlerin gerçek milletvekilleri olamayacağı ortadadır

Adaylar onaylandıktan sonra “Seçimin Rekabet Sirki” ve oy toplama çalışmaları başlar. Bu oyunlar ise yalnızca demokrasi adına bir serap gösterişi olup, hâkimiyetin atadıklarını onaylama yönündedir

Örnek olarak, 2009 yılı Cumhurbaşkanlığı seçiminde İran Türkleri’nin önemli bir kısmı rejimin içinden gelen ve deneyimli bir siyasetçi olan Ekber A’lami’yi desteklediler. Ancak onun İran Türkleri’nin milli sorunlarına olan göreceli duyarlılığı yüzünden “Koruyucular Konseyi” söz konusu kişinin adaylığını onaylamadı. Pehlevi döneminde milletvekillerinin adaylığını dönemin istihbarat kurumu olan SAVAK onaylamaktayken, bugün bu misyonu “Koruyucular Konseyi” üstlenmiştir. Bu durum seçim konusunun da, seçim sonuçlarının da hayali bir görünüşten ibaret olduğunu açıkça göstermektedir

Bu acımasız sistem, % 30’luk azınlık kesimin devletteki egemenliğini koruyarak, İran nüfusunun % 70’ ini oluşturan diğer vatandaşlarının sesini kesmekte, onlara Tanrı tarafından verilmiş olan doğal haklarını da ayaklar altına atmaktadır

Bu acımasız ve hukuk dışı tutumun böyle sürdürülerek daha da uzaması halinde, karşı duruş ve itirazlar daha da sertleşecek, sonunda bu sürecin yerini savaş, kan ve gözyaşlarının hâkim olduğu bir kaos ortamının alması kaçınılmaz olacaktır. Nitekim benzeri olayların dünyamızda nasıl başladığına hepimiz tanık olduk

Seçim sürecinde hükümetin rolü sadece kayıt işlemleri ve yasal koşulların yerine getirilmesi konusu ile sınırlı olmalıdır. Hükümetin bunların dışındaki müdahaleleri doğru ve hukuki değildir

Günümüzün haksızlıklar ve adaletsizlikler ülkesi olan İran; ayrıcalıklı ve özel bir etniğin katılımıyla sınırlandırılmış dar katılımlı bir yapı yerine, milli, kültürel, mezhepsel, siyasi çeşitlilikler ve bütün vatandaşların geniş katılımı ile iftihar edilecek modern ve çağdaş bir İran olabilirdi

İdari ve Askeri Atamalar Konusunda “Siyasi Katılım” Söz Konusu Değildir

Üst düzey siyasi ve yasal karar alma mekanizmalarında yer alan bütün kişiler azınlık Fars etnik grubunun mensubudurlar. Yüksek askeri makamların tümü Fars azınlığından olmasına rağmen, orduda Türklerin oranı % 63, Fars dillilerin oranı ise yalnızca % 23’tür

Türklerin, İran nüfusunun en az üçte birini oluşturan en kalabalık nüfus olmalarına karşın, hükümet organlarındaki temsil oranları oldukça düşük veya başka bir ifade ile yok denecek kadar azdır. Nitekim Milli Güvenlik Şurası, Koruyucular Konseyi, Yüksek Yargı Erki, bakan ve büyükelçilerin hemen hemen hepsi Fars olup Pehlevi rejiminde de olduğu gibi mevcut dini rejimde de gizli bir emre göre istihbarat, dışişleri ve içişleri bakanları kesinlikle Fars dillilerden seçilmektedirler

Rejimin Gerek Yapısı, Gerekse De Tutumu Değiştirilmelidir

Hükümetin temelini oluşturan devlet yapısı ve anayasası esaslı bir biçimde değiştirilmelidir. Zira mevcut anayasanın 5. ve 107. maddeleri gereğince eski hilafetin modern bir adı olan velayet-i fakih makamı tesis edilmiştir

Söz konusu maddeler uyarınca velayet-i fakih makamına ülke vatandaşlarının %99,5’i seçilememektedir. Aksine bu makam 12 imamlı Şii İslam inancından olan erkek bir din adamının tekeline bırakılmıştır. Bu maddeler, kaldırılmadığı sürece tüm cinsiyet, milliyet, din, mezhep ve değişik düşüncelerin katımıyla modern ve harmonik bir toplumun oluşması olanaksızdır

Bu sebeple de

A- İran, “İslam Cumhuriyeti” yerine “Modern Cumhuriyet” olmalıdır. Hiç kuşkusuz İslam dini insanların şahsi yaşamında önemli bir rol oynayabilir. Ancak hükümet ve devlet işleri dini konulardan uzak tutulmalıdır

B- Mevcut yasalar Fars olmayan vatandaşlarla ilgili her ne kadar adalet konusunda kısıtlı ve oldukça sınırlı özgürlükler içerse bile, yine de ciddi bir biçimde gözden geçirilip çağın ve toplumun gereksinimlerine yanıt verecek şekilde belirlenmeli ve ertelenmeden çok acil olarak yürürlüğe konulmalıdır. Aslında sorun yalnızca adil yasa ve söylemlerin yokluğu ile sınırlandırılarak ele alınmamalıdır. Mevcut yasalar içinde de adil olanları vardır. Ancak var olan yasalardan sadece Şoven Fars hükümetinin çıkarlarına ters düşmeyenler uygulamaya konulmaktadır. Diğer yasalar ise sadece sözde ve yazıda kalmakta, ama uygulanmamaktadır

Bütün bunlara rağmen yalnızca temelden yapısal değişiklikleri beklemek doğru ve yeterli değildir. Günümüz koşullarında ve mevcut yasalarla ilgili önemli değişiklikler yapılabilir. Biz İran Türkleri olarak, en başta yasaların düzeltilmesi (ıslahı - reformu) doğrultusunda aşağıda sıralayacağımız dört öneriyi teklif etmekteyiz

A- İran’ın çok milletli bir ülke olduğu açık bir biçimde ifade edilmelidir. Bu doğrultuda sayıca üstün olan milletlerin kullandığı diller resmi dil statüsüne yükseltilmelidir. Fars olmayan milletlerin kültür ve dillerini yasaklama ve yok etme sürecine hizmet eden yürürlükteki yasalar kaldırılıp söz konusu kültür ve dillerin hakları verilmelidir. Başka bir deyişle çok kültürlülüğü destekleyen bir süreç başlatılmalıdır.

B- Değişik milletlerin yaşadığı milli-etnik bölgeler; mali, yasama ve diğer bütün konularda eşit imkân ve haklara sahip olmalıdırlar

C- Fars olmayan milletler de mevcut yasalar çerçevesinde değişik cemiyet, kurum, müessese ve partiler oluşturma hakkına sahip olmalıdırlar

E- Millet, din, mezhep, siyasi görüş gibi hususlar sınırlandırılmadan her kesim her türlü seçim sürecinde kendi adaylarını sunma özgürlüğüne sahip olmalıdır. Böylece söz konusu gruplar hükümetin her hangi müdahalesi ve baskısı olmadan serbestçe seçimlere katılabileceklerdir

Burada belirtilmiş olan değişiklikler hemen hiç vakit kaybetmeden gerçekleştirilmesi gereken maddelerdir. Ancak bunlar Birleşmiş Milletler Teşkilatı, Uluslararası Topluluklar ve burada hazır bulunan insanların desteği olmadan gerçekleşme şansı yoktur. Yine de bu değişikliklerin yapılması yaşamsal ve kaçınılmazdır

İran günümüzde her ne kadar Fars olmayan milletlerin hapishanesi ve işkence yeri olarak bilinse de, yasal olarak sınırları içerisinde yaşayan bütün milletlere ait bir ülkedir. Bu nedenle bütün milletler eşit ve müttefik bir biçimde ülke idaresinde hizmet hakkına malik olup ülkede barışın sağlanmasında kendi katkıları bulunmalıdır

Tanrı Sizi Korusun

Alirıza Nazmi Afşar

12.11.2009

Birleşmiş Milletler Teşkilatı

Cenevre, İsviçre

هیچ نظری موجود نیست: